Pricaj Bosno / o ljepoti seher Sarajeva
Bitirilmesi gereken bir şey varsa ve onu bitirme süreni sen değil şartlar belirliyorsa o zaman her şey çok sıkıcı olabiliyor. Maalesef bu çok sevdiğin bir konuda yazı yazman gerektiğini söylediklerinde bile oluyor. Bahsettiğim şey bloğumuz değil kesinlikle, onu çok özlemişim. Hatta o kadar uzun zaman olmuş ki yazmayalı, neredeyse yazmayı unutmuşum. Bahsettiğim şey tam olarak tezim.Mevzu tezimin konusu da değil o benim canım. 'Burada oyun oynamıyoruz akademik bir eser yazıyoruz' baskısı ve elbette 'teoriler' belası oldukça can sıkıcı. Sonu güzel olacak diye avutuyorum kendimi. Hadi hadi hatta başı bile güzel oldu.
Her neyse bu yazımda tez konum vesilesiyle gittiğim ata topraklarımdan bahsedeceğim. Bosna Savaşını merkez alan tezim için Bosna-Hersek'teydim. Savaşın üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Yani o zaman doğan çocuklar şimdilerde neredeyse benimle yaşıt. Gitmeden önce bu süre savaşın izlerinin şehirlerden silinmesi için uzun ama hafızalardan silinmesi için çok kısa bir süre diye düşünmüştüm. Gidince gördüm ki savaş ne hafızalardan ne de şehirlerden silinmiş. Çektiğim pek çok fotoğraf savaş anılarıyla ilgili. Bunu özellikle yapmadım. Şehirde bunun dışında fotoğrafını çekebileceğim şeyler elbette vardı ama düğüm burasıydı. Onları bu yazıda paylaşmak istemiyorum, çünkü bu bir gezi yazısı olsun istiyorum.
Her neyse bu yazımda tez konum vesilesiyle gittiğim ata topraklarımdan bahsedeceğim. Bosna Savaşını merkez alan tezim için Bosna-Hersek'teydim. Savaşın üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Yani o zaman doğan çocuklar şimdilerde neredeyse benimle yaşıt. Gitmeden önce bu süre savaşın izlerinin şehirlerden silinmesi için uzun ama hafızalardan silinmesi için çok kısa bir süre diye düşünmüştüm. Gidince gördüm ki savaş ne hafızalardan ne de şehirlerden silinmiş. Çektiğim pek çok fotoğraf savaş anılarıyla ilgili. Bunu özellikle yapmadım. Şehirde bunun dışında fotoğrafını çekebileceğim şeyler elbette vardı ama düğüm burasıydı. Onları bu yazıda paylaşmak istemiyorum, çünkü bu bir gezi yazısı olsun istiyorum.
Öncelikle yanlış bilinen bazı gerçekleri anlatarak işe başlayayım böylece Bosna ile bağlantımdan bahsetmiş olurum. Biz -yani Türkiye'de yaşayan Boşnaklar- büyük bir çoğunluğumuz Türkiye'ye savaş sonrasında gelmedik. 55'lerde başlayan bu göç dalgası 60lar boyunca devam etti. Sanıldığının aksine savaştan dolayı değil, serbest bir göçte geldik (Balkanlar her zaman karışıktır o ayrı). Yine sanıldığının aksine, Boşnak=Bosna gibi algılansa da, büyük bir çoğunluğumuz Novi Pazar'dan yani Sırbistan'dan Türkiye'ye göç etti. Türkiye'ye göç hikayemiz ayrı bir travmadır. Bizler büyük ailelerle yaşarız ve bu göç sırasında pek çok aile parçalandı. Bir kısmı Türkiye'ye geldi bir kısmı orada kaldı. Bir kısmı da şimdiki Sırbistan'dan şimdiki Bosna'ya geldi. Ben bu seyahat boyunca Bosna'da ki kuzenlerimde kaldım. (Kavramlar dışarıdan bakan birine karmaşık gelebilir. Şimdiki Sırbistan, şimdiki Bosna gibi... O zamanlar böyle bir şey yok tabi. Her yer Yugoslavya. Hatta bizim yaşlılar hala Bosna, Sırbistan falan demez hala Yugoslavya.) Böyleyken böyle işte. Şimdi fotoğraflarla mini bir Sarajevo turuna çıkabiliriz.
1) Neler içilir neler yenilir?
Sol kısımda görmüş olduğun burek tabiki çok lezzetli ama benim favorim yine de annemin burekleri. Ayranları çok katı kıvamda. Yani yoğurt.
Olsun yoğurt yerim diyorsan, sana kisela pavlaka'yı şiddetle öneririm.
Bu en lezzetlisi. Kuzu boşluğundan yapılan bir
Ćevapi. Haftada neredeyse 4-5 kere yedim.
Yine de bıkmadım. Buradaki insanların
kalp-damar hastalıkları fazladır diye düşünüp sorduğumda oranın çok az olduğunu öğrendim.
Bir kebap türü ve yanında soğan ve kaymakla servis ediliyor.
Sarajevsko buranın meşhur birası. Oldukça da güzel. Bunun dışında çok kaliteli şaraplara sahipler. Ve fiyatları çok uygun. Mesela iyi bir restaurantta Hersek üzümlerinden yapılmış bir bordo şarabı 39 Km' e içebilirsin.
Bu arada kahveyi es geçmeyelim. Hem çok tüketiliyor hem şahane hem ucuz=)
NOT: Bascarsıja'da yürürken pek çok tatlıcıya rastlayabilirsin. Mutlaka tadına bak. O kadar çok çikolata, tatlı tüketiyorlar ki (buna rağmen görünürde fitler) bir görüşmecime bunu söylediğimde "Savaşta bırak çikolatayı şeker bile yoktu. Birazcık un için bileziklerimizi vermiştik. Belki de ona özlemden" demişti.
Öncelikle resimlerde gördüğün gündüz ve gece çekilmiş Başçarşı manzarası. Bazı şehirlerin kodları vardır. Mesela İstanbul'da kuzeye gidersen hep denize çıkarsın. Sarayevo'da da sanırım bu nereye gidersen git Başcarşıja'ya çıkarsın, oluyor.
Yukarıda gördüğün fotoğrafta Latin Köprüsündeyim ( Latinska Cuprija). Burası hem şehrin ortasındaki konumundan hem de tarihsel açıdan oldukça önemli. Köprü, Miljacka nehrinin üzerinde inşa edilmiş bir Osmanlı mimarisi ürünü. Tarihsel önemi ise Birinci dünya savaşını başlatan olayın burada gerçekleşmesinden kaynaklanıyor. Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisinin 1914 yılında, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'ı tam da bulunduğum yerin 4-5 metre ilerisinde köprünün girişinde öldürmesiyle başlıyor savaş.
Köprünün hemen karşısında bir de Müze yer alıyor. Bu müzeye girdim. Ama maalesef çekim yapmadım. Ama Franz Ferdinand ve eşinin balmumu heykellerini ve fotoğraflarla suikasti görebilirsin. Aynı zamanda bu müzede Bosna'nın tarihinden de kesitler bulunuyor. Avusturya egemenliğinde ve Osmanlı zamanında kullanılan mobilyaları, silahları ve enstrüman aletleri de oldukça ilgi çekici.
Svrzına Kuca, Sarajevo'da bir sonraki gezi durağın olmalı. Aşağıda fotoğraflarla görebileceğin bu ev, eski bir Osmanlı evi. Şimdilerde ise bir müze. Bu geniş evde o dönemin zengin bir ailesi yaşamış. Taş avluda dolaşırken bir zamanlar buradaemek yaşamış olan insanları düşündüm. Dikiş odalarında dimijalarıyla dikiş diken evin kızlarını, yemek odalarında verilen davetleri. Aradan yüzyıllar geçmiş, ben onlardan onlar benden habersiz aynı evde, aynı merdivende oturmuşuz.



Sarajevo'nun çok etnili yapısından dolayı pek çok ibadethane birbirine çok yakın inşa edilmiş. Her biri de aktif olarak faaliyetini sürdürüyor. Bunlardan iki örnek fotoğraf çektim. Birbirine olan mesafeleri ise oldukça yakın. (Sol taraftaki http://en.wikipedia.org/wiki/Sacred_Heart_Cathedral,_Sarajevo, sağ taraftaki ise http://tr.wikipedia.org/wiki/Gazi_H%C3%BCsrev_Bey_Camii) (Foto yetersiz olabilir=)

Bu yazının bir gezi yazısı olması ne kadar istiyor olsam da tezim dolayısıyla çıktığım bu seyahatte yolum hep savaş müzeleri ve alanlarına düştü. Bunlarda biri de "Sarajevo Tunel". Burası havaalanına çok yakın bir yerde.

Bosna savaşı sırasında Sarajevo kuşatma altındayken Bosna ordusu ile Sarajevo şehri arasında bir bağlantı sağlamak için bir teyzenin evinin tünele dönüştürülmesiyle ortaya çıkmış. Buradan insani yardım, savunma gereçleri geçirilmiş. Şu an müze olarak kullanılıyor. Güvenlik için o dönem kazılan tünelin, sembolik olarak ziyaretçilere açılan birkaç metre dışında geri kalan kısmı kapatılmış. Müzede savaşın anlatıldığı filmleri izleme şansın da var. Alija'nın geçişi de fotoğraflananlardan.
Aşağıdaki Fotoğraflar ise At Meydanından

Burası da Sarajevo sokaklarından


3) Ne Dinlenir?
Balkanlar müziği deyince akla gelen ilk isim genelde Goran Bregovic oluyor. Peki Bosna, Sevdalinkaları duymuş muydunuz? Öyleyse dinleyelim.
Not: Sarajevo'yu tanıttığım bu yazım Bosna- Hersek turumu bir kesiti. Belki ilerleyen yazılarımda ülkenin diğer şehirleri de tanıtabilirim. Ben bu minik ülkeyi pek bir sevdim. Şu sıralarda orada uzun bir süre yaşamak nasıl olurdu diye düşünüyorum. Hem Boşnakçam daha akıcı hale gelir hem de doktora çalışmalarım için bölgeyi tanıyıp veri toplarım diye düşünüyorum ve hayırlısı diyorum. Yazıyı okuduğunuz için teşekkürler. Takibe devam. Neva'ya öpücükler=)
Hiç yorum yok: