

"Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım." demişti. Ona göre insanlar kötü değil sadece akılsızdı. Hayatta yapacağı işi bulmuştu o, yani kendi deyimiyle "Tanrı'nın inayetine" kavuşmuştu. Ne kadar yalnız olursa olsun, o sessiz sedasız otururken öylece, bir yapıtı birine bir şeyler söylüyordu. O zaman asla yalnız olamazdı. Öldükten sonra bile. Yapıtını gören hiç kimse ise onun kötü kalpli olduğundan kuşkulanamazdı. Geçtiğimiz yıl gittiğim dijital resim sergisinden sonra, Vincent Van Gogh'un intiharından 3 gün öncesine kadar kardeşi Theo'ya yazdığı mektupları okumaya başladım. Benim için bir dönüm noktasıydı belki o gün. Çünkü sıkıntıdan ölmektense tutkudan ölmeyi tercih eden bir ressamdı o. Sanata kesin inancı , tutkusu o kadar ileri gitti ki sonunda bir yıl akıl hastanesinde tedavi gördü ve sonrasında bile çalışmaya, durmadan resim yapmaya devam etti. Fazla çalışmanın sonucu bir yorgunluktan başka bir şey değildi çünkü. Bunu da "Üretmek, üretmek, üretmek güdüsü her yanımı saran bir ateş gibi." diyerek ifade etmişti. Arada sırada gelen krizlerine rağmen onun için hayatta Tanrıyı bulmak, büyük sanatçıların, gerçek ustaların, başyapıtlarında bize söylemek istediklerinin gerçek anlamını kavramak yoluyla mümkündü. "Moral enerjisini kemiren bir düş kırıklığı duyuyor, sanki yazgı, sevecenlik içgüdülerine karşı bir barikat kurmuş, içimde bir iğrenme seli yükselip beni boğacak gibi oluyor. Ve haykırıyorsun: "Daha ne kadar sürecek bu Tanrım!" Bizi Tarascon ya da Rouen'a nasıl bir tren götürüyorsa, yıldızlara da ölüm götürür diye düşünecek kadar ileri gitmişti ruhundaki gelgitler. Ve 37 yaşına kadar dayanabildi. Tabancasıyla kendini vurarak ölüm trenine atladı ve yıldızlara gitti. Tek yön.
Van Gogh'un tek kaygısı dünyaya nasıl yararlı olabileceğiydi. Okumayı seviyordu. Ona göre insan okumasını öğrenmek zorundaydı, tıpkı görmeyi, yaşamayı öğrenmek zorunda olduğu gibi... Mektuplarında adı geçen üç tane kitabı paylaşmak istiyorum. Ben de fırsat bulursam okumaya can atıyorum çünkü :

1.Leo Tolstoy - Benim Dinim ("Toplumsal devrim olarak ne gerçekleşirse gerçekleşsin, insanların içinde kendilerine özel ve gizli bir başka devrim gerçekleşecek ve bundan yeni bir din doğacak; daha doğrusu, adı henüz konulmamış yepyeni bir şey doğacak ve bu şey, eskiden Hristiyan dininin sahip olduğu yatıştırma, avutma, yaşamı olası kılma etkilerini taşıyacak")
2.Charles Dickens - Noel Hikayeleri (İçlerinde öylesine derin şeyler var ki ,defalarca okumak gerek.)

3.Fromentin - Geçmişin Büyük Ustaları (Doğuyu öğrenmek isteyenler için her zaman tek rehber olarak kalacaktı.)
İnancı da kendine aitti. Çünkü ancak içinde inanç taşıyan biri çok uzun süre dayanabilirdi. Kesinlikle bilseydin, ne yapardın o zaman? Kesinlikle inanıyormuşçasına davran şimdi, yanılmayacaksın dedi Theo'ya...İnançlı geçinenlere de ateş püskürmeyi ihmal etmezdi bu arada. "Onlar çok emindirler inançlarından ve işi biraz derinden kurcalayanlara kızan kesin imanlılardandırlar." ifadesini kullanmış mektubun birinde. O sadece kendine ait bir din oluşturdu. O din de yaşamak ve birçok şey yapabilmek için sukunet, enerji ve cesaret ilham eden bir din olmalıydı.
Van Gogh gerçekten anlamaya değer bir sanatçı. Kitap tavsiyemdir. Sindire sindire oku; bittiğinde hissettiklerine inanamayacaksın.
Hiç yorum yok: